Ne yazık ki, rol bilgisi ve disiplinine sahip elit bir ekibin bile, bugün Türkiye’de “gerçek” anlamda düzgün RP sunucu bulma umudu neredeyse imkânsız hale geldi; çünkü mevcut sunucular, karakter bütünlüğü yerine ucuz eğlenceyi, derinlik yerine dönüşümlü tatmini ve anlamsız mizahı önceliyor. Bu durum o kadar sinir bozucu ki, emek verip hazırladığınız sahnenin birkaç saniyede boşa çıkması “tam bir rezalet” halini alıyor.
Mesela geçen hafta bir trafik kazası RP’sine tanıklık eden tüm topluluk, sahnede fiziksel yaralanma, duygusal panik ve çevre faktörlerini titizlikle canlandırmayı beklerken, karşıdaki oyuncunun “lan napıyorsun be, şov falan mı izliyoruz burada” diye karakterin bütün atmosferini çiğneyip, ardından “sıkıldım, kafamı bye diyorum” deyip gürültülü bir şekilde sahneden çekilmesi, herkesin tepesinde patladı. Biz, gerçekten bu küçültücü, sığ ve sorumsuzca davranışlardan o kadar bıktık ki, hazırlanan senaryoların “hayatî” değeri yok sayılıyor; emek de hak da bu sahnelerde kayboluyor. Bu tür patavatsızlıklar, birkaç tutarsız emote kullanımıyla birlikte, kaliteli RP hayallerini paramparça ediyor.
Bir diğer pislik örnekse, yeni bir oyuncu bir sunucuya girer girmez “abi bu karakterin kaç yaşında?” diye sormaya başlıyor. Hemen IC (in-character) ile OOC (out-of-character) sınırlarını belirsizleştiriyor; karakter biyografisini, geçmişini, psikolojisini tamamen yok sayıyor. Sanki hiç emek harcanmamış, sanki tiyatroda prova yapılmamış gibi hareket eden bu tipler, bizim topluluğu soytarılığa çeviriyor. Bizler ise, bu “rölanti oyunculuk”tan nefret ediyor, çünkü bu insanların niyeti sosyal etkileşim değil; kendini göstermek, birkaç beğeni toplamak, “ben de RP yapıyorum” diye övünmek. Ve bu övünme, sahnenin geri kalanının tamamını çürütüyor.
Buna ek olarak, bir defasında polis memuru RP’si yapan biri, çatışmada yaralanan bir kişiye yardım etmek yerine Discord’dan OOC bilgi almaya koyuldu; ardından “ambulans gelmiyor mu ki ben seni kurtarayım” diye gelip sistemin bütün dinamiklerini alt üst etti. Biz bu tür sorumsuz, kendini her şeyden üstün gören yaklaşımlara tahammül edemiyoruz; çünkü RP’de herkesin rolünü ciddiye alması beklenirken, bazıları “benim keyfim her şeyden önemli” diyor. Topluluk olarak, bu egosal yaklaşımların RP kültürünü öldürdüğünü net bir şekilde görüyor, geriye kalan “RP” etiketli kaotik kaosu istemiyoruz.
Sunucu yönetimindeki rezaletleri de görmezden gelemeyiz. Sosyal RP’yi geliştirmeye çalışan birkaç cesur kişi ortaya çıktığında, “çok kasıyorsunuz, sanat filmi mi çekiyoruz burada” diye aşağılanıyor. Biz, bu kibirli tepkilere aşırı öfkeliyiz; çünkü yani, sanki iyi RP yapmak suç! “Aksiyon, güç, popülerlik” peşindeki kalabalığın beklentileri, gerçek RP’yi gömmüş. Bizse, bu çürümenin tam ortasında harcanan emeğin, hak ettiğimiz kalitenin nasıl heba olduğunu içten içe kavrıyoruz ve bu kadar yüzeyselliğe sinirleniyoruz.
Tiyatroyu dört yıl boyunca sahnede tecrübe etmiş biri olarak, her replik, her hareket ve her duyguyu sahici kılmak için yapılan provanın değerini çok iyi biliyorum. Sahneye çıkarken edindiğim disiplin, karakterin arka planını anlamak, motivasyonlarını keşfetmek ve seyirciyi ikna etmek üzerine kuruluydu. Üstelik bir buçuk yıl süren sinematografi eğitimim ve sizin de hatırlayacağınız gibi, son dönemde yaptığım sinematik fotoğrafçılık
, bana
RP’de görsel ve duygusal bütünlüğün ne denli kritik olduğunu gösterdi. Bir sahneyi, sadece metin üzerinden oynamak yetmiyor; kamera açısını, perspektifi, ışığı ve duyguyu da göz önüne alarak “gerçekçi bir tablo” yaratmak gerekiyor. Bu yüzden bir oyuncu, sahnede utanç verici derecede basit bir emote kullanıp, “çok sıkıldım” deyip karakterini kapattığında, ben hem sahne sanatçısı hem de sinema öğrencisi olarak içimde bir kıyameti tetikliyorum: Çünkü o oyuncu, temelden gelen sinema ve tiyatro prensiplerini çiğniyor, yüklediğimiz emekleri hiçe sayıyor.
Sonuç olarak, Türkiye’de FiveM RP kültürü öyle bir noktaya geldi ki, kaliteli içerik üretenleri sindiren, sabır taşlarını çatlatan, gerçekçi senaryo peşindeki herkesi vazgeçiren bir bataklığa dönüştü. Biz artık, “ben karakter mi oynuyorum, yoksa sadece kendimi mi ifade ediyorum?” sorusunu kendimize sormaktan bıktık; çünkü cevap ortada: Çoğu zaman aslında “kendi egosunu oynayan” yığınlarla aynı ortamı paylaşmak zorunda kalıyoruz.
Tüm bu rezaletler içinde tek sahip olduğumuz cevher, “ilkelerimizden ödün vermemek” kararlılığı. Yine de bu çözüm klişe gibi görünebilir; herkes “sabret, ara, devam et” diyecek. Biz ise, bu yolun kolay olmadığını biliyoruz; çünkü her adımda “güvensiz oyuncular”, “kuralsız katılımcılar” ve “sistemi baltalayanlar” karşımıza çıkacak. Ama bu yolda ilerlemek istiyorsak, tek başına “dışarıda düzgün sunucu bulmayı beklemek”ten öte, kendi disiplinimizle tutkulu duruşumuzu korumaktan başka bir çıkar yol yok. Belki bu söyleneni daha önce duydunuz; belki “akıllı şeyler” söylemiyorum. Ama gerçek şu ki, bu lanet olası düzende, elimizdeki en güçlü silah, asla vazgeçmemek: Rolün kutsallığını, karakter fidye edilmeden sahip çıkmak ve her yeni sunucuda, her yeni sahnede, o yanmaya devam eden umut kıvılcımını korumak. Bu, alışık olacağınız sıradan bir tavsiye değil—bu, mahkum olduğumuz tek çözüm.
Okuduğunuz i̇çi̇n teşekkür ederi̇m.